Prof. Stefano D'Anna Resmi Websitesi

Üniversiteler Ne İçin Var?

“İnsan, sıradan yaşamını bölünmüş bir şekilde ancak daha yüksek oluş seviyesine çıkma kapasitesine sahip olarak yaşar. Hayatın sıradan yollarında bulmasının imkansız olduğu bütünlüğünü özel bir eğitim ile yeniden keşfedebilir.”

TANRILAR OKULU

Geleceğin üniversiteleri, bugünün üniversitelerinin yapmadıklarını yapacaklar: gençliğe, kendilerini ve öz-bilgilerini keşfetmeyi, düşleme sanatını, daha yükseği amaçlamayı, oluşlarını yükseltmeyi ve kendi yaşamlarının efendileri olmayı öğretecekler. Bundan daha önemli birşey yoktur.

“Times” dergisi sponsorluğunda, Goodenough College ve Institute of Ideas tarafından düzenlenen, tüm dünyadan alanlarında uzman ve en yüksek mertebelerde bulunan politik, finansal, akademik toplulukların katıldığı konferansta, üç günlük ateşli münazaraların ardından zamanımızın en kritik sorusuna cevap bulunmaya çalışıldı: “Üniversiteler ne için var?”

Onlar hakkında konuşmaya çok alışkınız ancak akademik misyon ve belki de medeniyetimizin geleceğinin en önemli ve düşündürücü sorusunu görmezden gelerek; üniversitelere çocuklarımızı gönderir; orada çalışır, eğitim alır ve veririz. Şu ana kadar, yazarlar, filozoflar, eğitimciler, politikacılar ve dekanlar bu konuya bir netlik getirememekle birlikte; devleti, üniversite eğitim sisteminin acıklı durumundan dolayı suçlama ve genel olarak da batıya özgü yüksek eğitimin kendini küçültmesi konularında birleştiler. Suçlama ağır: Bölgesel kalmak ve fazla teorik olmak, kampüsleri zihinsel çalışma boyutlarına indirgemek ve sıklıkla sadece sınav yapan binalara dönüşmüş olmak. “Times” konferansının sonuçlarına göre, üniversiteler, değerli yaşam potansiyeline sahip genç beyinleri alırlar. Onları, önce öğrencilere; ardından yaşam savaşı veren ve iş bulmaktan başka bir şey düşünemeyen, çalışan mantığıyla endişelenen, basit rollere indirgenmiş , “iş alanlarını dolduran” insan topluluklarına dönüştürürler. Bu suçlama yeni değil. Birey okulları, her medeniyetin yaşamı için uygun koşulları oluşturmak, insanları bütünleşme yolunda ilerletmek için doğmuş olan üniversiteler, çalışan türünü üreten fabrikalara, hazırlıksız ve korku dolu kadın ve erkekleri yetiştiren bağımlılık okullarına indirgendiler. Sadece gerçek dünyanın ne olduğu hakkında fikirleri olmamalarıyla değil bunların da ötesinde kim olduklarını bilmemelerinden dolayı hazırlıksızlar.

Zaten birkaç yıl önce, Atlantik’in diğer ucu Boston’da, Harvard Üniversitesi’nin kalitesinin yeniden yapılandırılması ile ilgili hükümete alarm sinyalleri gönderilmişti.

Varılan sonuç kurşun gibi ağırdı, “Gençlerimizi Harvard’a verip ‘taş kalpli adamlar’ olarak geri alıyoruz. Bu acı ortak görüş gösterdi ki; bilimsel ve materyal işleyişe rağmen, binyıl sonra, hala Platon’un “düş” ve muhteşem ‘Akademi’ projesine göre gerideyiz.

Üniversite ‘Bir’liğe Doğru Demektir.
Bu okul modeli, Orta Çağ sonrasında üniversite olarak adlandırılan yüksek eğitim enstitüleri, bir üstat etrafında gelişen ve onun öğretisine daha yakın olacaklarına inanarak tarihlerinin sihrini taşıdığı için seçilmiş en büyüleyici yerlerde ve nehir kıyılarında kurulan düşünce okullarıdır.

Platon Akademileri özellikle Kifisos nehri yakınlarına kurulmuştu. Doğu kampusu olan Yüksek Okul’u Eridano ve Cinosarge sularının arasına yerleştirilmişti. Hayatın güzelliklerine karşı çıkması ile bilinen filozof Anthistene ‘nin öğretisinin doğduğu yer de şehrin güneyinde Ilisso yakınlarında idi. Su, ahlaki değerlerin ve yaşamın sembolü olmasının yanı sıra arınmak için de kullanılırdı. Bu okullarda vücut ve ruh aynı gerçekliğin iki görünüşü olup, bölünmezdir. Ne yazık ki, sadece Platon’un Düş’ü değil aynı zamanda kelimenin esas kökü ve üstüne anlamının inşa edildiği sözcük de zamanın kumlarında kaybolmuştur. Üniversite, uni-versus, ‘bir’e doğru, ‘bir’liğe doğru. Universite kelimesi Bütünlük Okulu demektir.

İlk Eğitim
Kökler ideal Eski Yunan Modelinden bir kez kesilince, doğumundan ilham alan değerler kurumuş ve üniversite adını dahi değiştirerek kendinin tam tersine dönüşmüştür. Modern kampüsler, hristiyanlığın ilk dönemlerini araştıran gerçek üniversitelerden ruhsuz geleneksel kurumlara indirgenmişlerdir. Öğrenciler ve aileleri bütün bunları çaresiz bir sakinlikle kabullenirler. Yaşamımızın çeyreğini okullarda ve üniversitelerde harcamamız; tüm yaşamımızın “Oluş” hakkında hiçbirşey bilmeden; hatta aklımız ve duygularımızın yaşamımızdaki olayları ve durumları yaratma gücünün farkında olmadan elimizden kayıp gitmesine izin vermemiz ne kadar anlamsızdır. Bunu, hepimizin almış olduğu, ne iç ve dış dünya arasındaki farkı anlamamızı sağlayan ne de bizi düşüncelerimizi yönetmeye veya duygularımızın farkında olmaya hazırlayan ‘ilk eğitim’ olarak adlandırırız. Varlığımız yanyana giden iki ray arasında ilerler: gerçeklerin sonuçları ile zamanla bize doğru ilerleyen durumlar olan ‘olaylar’ ve zamandan bağımsız bir şekilde içimizde gelişen, çoğunlukla farkedilmeyen hatta bilinç dışı ruh halimiz ve duygularımızdan oluşan ruhumuzun sinyalleri olan ‘durumlar’.

Bir insan’ın kişisel tarihi dış olaylardan oluşmakla beraber aslında iç durumlarının, duygularının ve düşüncelerinin ürünleridir. Sıradan kültür, kasıtlı olmadan, duyguları, hisleri ve düşünceleri, efsane, masal ve hayallerin dünyasına ait, geçici ve soyut ayrı bir fenomenin parçaları olarak varsaymış ve yaygın olan adıyla ‘gerçeklikten’ ayırmıştır.

Ruhu olan bir üniversite programı
Londra`da bir konferansı sonlandırırken, geleceğin eğitiminin merkezi olarak `Öz-keşfin Sanatı` ifadesini kullanmak yeterince cesur bir adımdı fakat yine de `Ama nasıl?` sorusuna cevap bekleyen boş bakışlarla karşılaştım. Mevcut üniversiteler kendilerini Sokrat okullarına nasıl dönüştürecekler? Hangi ilahi parmak modern yerleşkelerine Delfi’nin parolası olan `Kendini Tanı`yı yazacak? Hangi programlar, yöntemler ve hangi akademik kadroyla?

Batının genel akademik görünümünün alacakaranlığında, sadece bir ışık, yalnız yolcuyu, Diyojen`in bireyi araması gibi, bireyin her aktivitenin kalbi ve öz bilginin her şeyin üstünde olduğu; ruha sahip bir üniversite programı aramasına yönlendirir. Ana temanın `Düşleme Sanatı` olduğu bu program, mükemmellik duyusunu geliştirme kapasitesi ile imkansız düşlerin sorumluluğunu yüklenip daha da beslenerek onları mümkün hale getiren ve en sonunda kaçınılmaz bir şeye dönüştüren programdır.

Ex-duco
Bu program, ayrıcalıklı olarak, Türkiye’den başlayıp hızla Arjantin’den Yunanistan’a kadar yayılarak tüm dünyaya bir vizyoner lider nesli yetiştirmek amacıyla tasarlanmıştır. Programın temel prensibi, “eğitim”in İngilizce’deki karşılığı olan “education” kelimesinin kökünün unutulmuş anlamını hatırlamakla başlar. “Education” kelimesinin kökü, Latinceden gelmektedir: “ex-duco”, tam anlamıyla dışarı/açığa çıkarmaktır. Programın pedagojisi, ne elde hali hazırda bulunan hüküm ve inanışların transfer edilmesinden ne de öğrencilere dışarıdan empoze edilen ve herkes için eşit olan kitap bilgisinin verilmesinden ibarettir. Program dahiliğin ve mükemmelliğin yarattığı İtalyan Rönesansının şehri Floransa`da yer almaktadır.

“Future Leaders for The World” programı bu ruhla daha yüksek fikirleri beslemek, öğrencilere kendi iç sınırlarını aşmak, özgür düşünceyi geliştirmek, mükemmellik ve hürriyet için gerçek bir tutkunun olması gerektiğini öğretmek için doğdu. Sanat, müzik, tiyatro, felsefe ve gerçeği aramak; vizyonunu genişletmek, vizyoner bir liderin iç özelliklerini, fikirlerini ve değerlerini açığa çıkarmak için bu programın araçları olacaktır.

 

Üniversiteler, dünyayı yorumlayabilen, insanin gerçek iç durumunu açığa çıkaran ve onun mümkün olan evrimine giden yolu gösteren temel fikirler sistemi kurmalıdır.

Türkiye için bir Düş
Tam bir yıl önce, Tempo`nun Aralık 2009 sayısında, “Türkiye için bir düş”ü duyurmuştum. O makalemde, “Geleceğe Lider Ol” programını, Türkiye gibi dünyanın insani gelişimi ve ekonomik büyümesinde başrol oynamak isteyen bir ülke için, en stratejik kaynak olarak, geleceğin liderlerini pragmatik düşleyenleri eğiten, bireysel keşfe giden eşsiz bir yolculuk olarak tanımladım.

Bir ülkenin, bir kuruluşun, bir medeniyetin hayatı vizyoner liderlerin, pragmatik düşleyenlerin varlığına bağlıdır. Onlarsız hiçbir gelişme mümkün değildir.

Bir yıl sonra bu düş gerçekleşti ve ilk 50 öğrencimiz Türkiye`ye dönmeye ve ülkelerinde geleceğin liderleri olarak sorumluluk almaya hazırlar. Onlar finansal gücü sevgiyle harmanlayacak kabiliyette olacak ve iş dünyasına bir amaca hizmet ediyormuşçasına yetenek, verimlilik ve dürüstlük – tek kelimeyle- bütünlük ile yaklaşacaklardır.

Gördüğümüz kadarıyla bu çalışma, felsefi araştırmanın ve kendini incelemenin herbir öğrenci için akademik programın ayrılmaz bir parçası olduğu tek örnektir. Birey üstünde inceleme, duyguları yönetme, değerler sistemi, ruhun güdüleri, insan davranışı ve aynı ekonominin sebepleri üzerinde çalışmak ekonominin ve uluslar arası iş dünyasının temelini oluşturur.

İkinci Eğitim ( Second education )
“Tanrılar Okulu” kitabında duyurulan bireysel devrim başladı ve eminim ki küçücük bir kıvılcım dünyayı saracak bir yangına dönüşecek ve bu yangın tüm okullara ve üniversitelere Dreamer`in “İkinci Eğitim” adını verdiği geleceğin eğitim felsefesi (bilimi) olarak yayılacaktır.

Bir devrim düşledim.

Düşün var olan en somut şey olduğunu `hatırlayan` bir okul düşledim.

Çağlar öncesinin tüm açığa çıkmış karşıtlıklarını harmanlayan

Yeni nesil liderler düşledim:

Etik ve Ekonomi

Hareket ve Düşünce,

Finansal Güç ve Sevgi.