Prof. Stefano D'Anna Resmi Websitesi

Tek Başınalık


Yalnız yaşayan kuşun özelliği beş katmanlıdır: Birincisi, en yüksek noktaya doğru uçar İkincisi, kendisine eşlik edenlere göz yummaz Üçüncüsü, gagasını gökyüzünü hedeflemiştir Dördüncüsü, belirli bir rengi yoktur Beşincisi, en ahenkli şakıyan odur.

Gözlerini kapat ve varlığını  iyice hisset, kendine eşlik etmenin keyfini çıkar. Tek başına olmanın arayışında ol. Bir liderin bütünlüğünü oluşturma ve güç elde etme yöntemi budur.

Hepimiz ölümsüzlüğü tattık. Bedensel gebelik dönemi süresince, dokuz ay boyunca (ki bu aslında sonsuz bir zamandır) suda yaşayan, amniyotik sıvı içinde yüzen, düşleyen canlılar olduk. Hayvanların bu dünyaya gelmeleri için gerekli ve yeterli olan sadece bu gebelik dönemi iken, insanlar söz konusu olduğunda, bahsettiğimiz bedensel gebelik dönemini, 18-20 yaşlarına kadar devam eden, bir çeşit uzun psikolojik gebelik olarak da adlandırabileceğimiz bir gelişim devri takip eder. Bu sebeple, aranızda en genç olanlara, aslında 1990 yılı civarlarında değil, tamamlanmış bireyler olarak henüz şimdi, 2010 yılında dünyaya geldiğinizi haber vermek isterim.

Ve tam şu anda, tıpkı Narcissus gibi, dünyanın aynasında kendinizi seyrediyorsunuz …ne ebeveynleriniz yada öğretmenleriniz, ne de gittiğiniz okullar yada üniversiteler sizi etrafınızda gördüğünüz ve dokunduğunuz herşeyde kendinizi teşhis etmeniz doğrultusunda yetiştirdi. Şu ana kadar ailelerinizin koruması altında bir kabuk içinde yaşadınız, şimdi ise dünya üzerindeki yansımalarınızı açığa çıkartmaya başlıyorsunuz ,  karşınıza çıkan görüntü ise her zaman hoşunuza gitmiyor. İlk hayal kırıklıklarını, ilk talihsizlikleri, bazı aksilikleri, duygusal yanılgıları ve görünürde problem sayılan durumları tecrübe etmeye başlar ve tüm bunların aslında kendi yanılsamalarınız olduğunun farkına varmadan çoktan şikayet etmeye, diğerlerini sorumlu tutmaya ve suçlamaya, gizlemeye, yalan söylemeye ve kendinize acımaya alışmışsınızdır bile. Bunlar, yetişkinliğin karanlık sularının bir parçası olmaya başladığınızın açık göstergeleridir. Adult – Yetişkin kelimesinin kökeni pek de hoş sayılmaz; saflığın yitirilmesi anlamına gelen ‘adulturation’ kelimesinden gelmektedir. Büyümüş, adam olmuş insanların %99.9’unun yaptığı gibi siz de bir tanımlamayla, bir dış dünya masalıyla uyutulacaksınızdır. Zamanınızın çoğunu kendinizin dışında, diğerleriyle geçirirsiniz ve nadiren yalnız kaldığınız zamanlarda ise bir şeyler olmasını, telefonun çalmasını, dışarıdan bir kimsenin yada olayın size hayat vermesini beklersiniz. Sürekli olarak başkalarının arkadaşlığına özlem duymak, nefes almak için solunum cihazına ihtiyaç duymaya benzer. Başkalarını takip etmek, onlara bağımlı olmak, onlarla birlikte moda ve revaçta olan her ne varsa taklit etmek sizleri sıradanlaştırır. Adetlerin ötesine geçin! Onları geride bırakın! Siz sadece kendiniz olun…böylece diğerleri sizi takip edecektir. Bu özgürlük halini, bu bağımsız düşünceyi elde edebilmek için öncelikle kendinizi tanımalısınız, gerçekte kim olduğunuzu keşfetmelisiniz.

 

Sıradan faaliyetlerle, ev dışında çalışarak geçirilen, dış dünyaya dalmış ve onun tarafından tüketilen saatleri azaltmanız ve kendinizle baş başa zaman geçirmeniz gerekmektedir. Her türlü şartlanmadan bağımsız olarak sadece kendi kendinize eşlik ederek daha çok zaman harcayın. Bunu kasıtlı olarak yapın, eğer her anlamda zengin bir hayata sahip olmak istiyorsanız… Bir çok insan  ve özellikle de gençler için tek başına zaman geçirmek dayanılmazdır. Yalnızlıklarını kapamak, yaşamlarını yükümlülükler ve etkinliklerle tıka basa doldurmak için diğerlerini ararlar. Ajandaları toplantı ve randevularla ağzına kadar doludur. Kendilerinden kaçma çabalarında ve yalnızlığa itilmenin tahammül edilmez yükü altındayken; kafeler, barlar, sinemalar, stadyumlar gibi kendilerine mabet yaptıkları yerlerde kalabalığı ararlar, gruplar halinde diğerleriyle biraraya gelirler ve bir topluluğun güven veren varlığını her nerede hissederlerse, orada huzur bulurlar. Etkinliklerin ve adanmışlıkların çeşitliliği, dış koşullar, aralıksız akıp giden olaylar, önemsiz tecrübeler ve diğerlerinin yaşamlarımız içerisindeki daimi varlığı, v.s.. tüm bunlar tek başına yaşayamıyor oluşumuzun göstergeleridir. İnsanlar kendi kendilerine eşlik ederek geçirdikleri zamandan keyif almazlar, ve eğer şartlar onları bu duruma zorlamış ve yalnız kalmışlarsa, o zaman da, ya televizyonu açar, telefon eder, müzik dinlerler, ya da bir kitabın arkadaşlığına sığınırlar. Tanrılar Okulu kitabında anlattığım kadarıyla yalnız kalamamak, zorunlu olarak diğerlerine ihtiyaç duymak, bilinçsizce de olsa kendi kendini örseleme belirtileridir. İnsanlar, özellikle gençler yalnızlığa katlanamıyorlar çünkü kendilerini sevmiyorlar. Kendilerini sevmek konusundaki bu kifayetsizlikleri;  örneğin sigara içmek, alkol ve uyuşturucu kullanmak gibi zararlı bazı tutum ve alışkanlıkların ortaya çıkması ve hatta görünürde istem dışı, öngörülemeyecek nitelikteki kazaların, mesela bir parti veya kulüp çıkışında pek çok kayıba sebebiyet veren trafik kazaları gibi, farklı maskeler ardından kendini gösteren bir çeşit kendi kendini baltalama girişimine sebep olur. Tek başına olmak dayanıklılıktır…Tek başınalık bir dost gibi hissedilmelidir. Tek başımıza kendimizi nasıl iyi hissedeceğimizi öğrenmemiz gerekiyor. Ne kadar çok yalnız kalırsak, sıradan olaylar o kadar çok ortadan kalkar ve tanıştığımız insan sayısı azalarak daha çarpıcı karşılaşmalar ve daha gerçek olaylar için yer açılmış olur. Bir içsel zaman, bir de dışsal zaman vardır. Okullar ve üniversiteler öğrencilerine, bu iki zaman kavramı arasında denge kurabilecek, en az dış dünyaya ve başkalarına ayırdığımız zaman kadarını kendi hizmetimize sunabilecek nitelikteki bir zihniyeti aktarmalıdırlar. Aksi durumda, ‘değerli öz’ünden’ mahrum edilmiş varlığımızla yağsız bırakılan gaz lambasından bir farkımız kalmaz. Bulduğunuz her fırsatta, yalnızlığınızı, size iç dünyanızın kapılarını açacak, tüm aktivitelerin en verimlisi olan kendini gözlemleme, kendini öğrenme ve tanıma uygulamalarına olanak sağlayacak çok değerli anlara dönüştürün. Şunu iyice anlamalı ve çocuklarınıza açıklamalısınız ki, kendi başına kalmak demek, kendini yapılandırmak, kendini kuvvetlendirmek demektir. Tek başına olmayı, yaratıcı yalnızlığa nasıl dönüştüreceğinizi öğrenmeniz gereklidir. Yaratıcı yalnızlık, kendi öz kontrolünüzü ele geçirmek, duygularınızı denetim altına almak ve iç dünyanıza hakim olmak demektir. Bunu tam anlamıyla kavrayamayan insanlar, memnuniyeti ve mutluluğu dış dünyada bulmaya çalışır, kendilerinde eksik olan kararlılığı başkalarının bakışlarında ararlar.  Oysa, etrafındaki dünya, dışarıdaki gerçeklik, sadece bir aynadır. Orada olanlar sen olduğun için gerçekleşir. Dışarıda kendiliğinden olan bir şey yoktur. Hem de hiçbir şey. Karşılaştığın ve gerçek olduklarına inandığın insanlar senin yansımalarından başka birşey değiller. Gerçekte, sen sadece kendinle karşılaşıyorsun. Başkaları ile karşılaşmak ve onları kendi düşünce yapımızın, zihinsel durumlarımızın ve değerlerimizin yansımaları olarak  kabul etmekten daha büyük bir serüven, daha yararlı bir faaliyet daha yoktur.

 

Bir gün, düşlenen değil Düşleyen olduğunun, yaratılan değil Yaratan olduğunun ve herşeyin senin hizmetine sunulduğunun farkına varacaksın. İşte o zaman artık bağımlı olmayacaksın. Gözlerini kapat ve varoluşunu iyice duyumsa, kendine eşlik etmenin keyfini çıkar. Yalnızlığın arayışında ol. Bir liderin bütünlüğünü oluşturma ve güç elde etme yöntemi budur: kendisiyle baş başa kalmak. O, gücün dünyadan gelmeyeceğini, başkaları tarafından verilmeyeceğini bilir. Tarih sahnesinin sadece bir kaç ‘büyük’ şahsiyeti, başkalarına bel bağlayamayacaklarının, kimseden birşey talep edemeyeceklerinin bilinciyle kendi içlerinde böylesine bir enginliği duyumsayabilmiştir. Bir lider, tek başınadır. Kendisini, ıssızlık halinde, içeriden yapılandırır. Düşünce yapısını genişletmek, büyük, cesur fikirlere ve tasavvur ötesi çözümlere davet çıkarmak için, kendisi ile baş başa, dinginlik ve sükunet içinde sonsuzluktan bir parça yakalayabilir. Orada, ‘mevcut duruma’, ortak fikirlere ve diğerlerinin inançlarına her zaman ters düşen kararlarını alacak gücü bulur. Kararlılığı, bütünlüğünden, herşeyin kendisine bağlı olduğuna ve sadece kendisine bel bağlayabileceğine olan inancından kaynaklanır. Diğerlerine karşı yalnızlık, kitleye karşı birey, daha ileriye ve derine taşınması gereken muazzam bir savdır. Zaman içindeysen diğerleri sensin. Karşılaştığın her kimse sana içindeki uzaklıkların ölçüsünü verir. Diğerleri, senden uzaktaki sendir. Hayatında çok fazla önem taşımaya başlamaları, senin er ya da geç tuzağa düşürüleceğinin tedirginlik verici bir işaretidir. Ancak bu, bir sonraki yazımın konusu olacak ve onu sizlerle paylaşmak için şimdiden sabırsızlanıyorum. Prof. Stefano D’Anna