Prof. Stefano D'Anna Resmi Websitesi

Geleceği Hatırlamaya Hazırmısınız?

Düşleme Sanatı’, geleceği hatırlama gücüdür.

 

Ruhsal bir bölünme, davranışlarda ve öngörüde oluşan derin bir uçurum insanları iki türe ayırır; bir tarafta inanabilmek için görme ihtiyacında olan sıradan insanlar kitlesi, diğer tarafta ise görmeden önce inanma kapasitesine sahip, sadece bir avuş dolusu sayılı insan. Bu insanların geleceği hatırlama güçleri vardır ve dünyaya güç verirler.

 

Düşleme Sanatı

Her çağda, azimle ve kendine sarsılmaz güveni ile kutsanmış olan dikkate değer kişiler, olağanüstü bir öngörü sezgisine sahip olarak, imkansız çabalarını başarı ile sonuçlandırmak için sermaye bulmuşlardır. Colombo batıya gitmenin, doğuya gitmenin kestirme yolu olduğuna inandı. Başkan Juscelino Kubitschek Federal Başkentleri Rio De Janeiro’nun  taşınmasını emretti ve 2000 gün içinde Brezilya’yı Amazon Yağmur Ormanları’ndan bir şehir biçimlendirdi.. Ferdinand Marie de Lesseps, Süveyş Kanalı’nı inşa edebilmek için kum çölünde 100 mil kazdı. Scipio, henüz 24 yaşındayken Roma’nın 100.000 kişiyi kaybettiği korkunç Cannae muhaberesinden sonra Roma ordusunu yeniden yapılandırdı ve Roma’yı kurtardı. En büyük  toplumsal ve bilimsel başarılar, güzel, faydalı ve gerçek olan her şey görünmeyenin içine dalabilen bu vizyon sahibi insanlardan birinin, – asla 2 kişinin ya da bir kalabalığın değil- sadece bir  bireyin insanlığa muhteşem hediyesidir.

Sahip olduğumuz ve olduğumuz her şeyi onların bu coşku dolu çılgınlıklarına borçluyuz. Bu özel insanların  hayatları, sözleri ve başardıkları işleri üzerinde çalışırken, onların bu kararlılık hisleri, kendilerine olan bu sarsılmaz güvenleri nereden geliyor olabilir diye kendime  bir çok defa sordum. Bu imkansız görevleri kavrayacak ve üstlerine alacak gücü, kendine güveni nereden almışlardı? Kültürden, aileden,eğitimden veya başka bir yerden mi gelmişti? Uzmanların bütün tavsiyelerine karşı gelerek  iflas etmiş bir şirketi satın almış olan ve dünya çapında faaliyet gösteren bir firma haline getiren arkadaşım George Koukis’i ve ona benzer şekilde göze çarpan bireyleri incelediğimizde gizli bir şekilde kendi hayat filmlerinin ‘mutlu-son’unu biliyor gibi gözüküyorlar. İmkansız gibi görünse de, ‘geleceği hatırlamak’ adına gizemli bir güçle donatılmış gibi gözüküyorlar.

Görmek için İnan

İnanmak ve görmek birdir ve aynı şeydir fakat zaman tarafından bölünmüştür, tıpkı düş ve gerçeklik gibi. Zaman içinde inandığımız her şeyi göreceğiz ve güçlü bir şekilde düşlediğimiz ve inancımızı koruduğumuz her şeyi fark edeceğiz.

Orlando’daki Walt Disney World Resort açılış töreninde, bir gazeteci  Walt’ın  fazlası ile inandığı ve ölümünden sonra tamamlanmış olan bir projesi için şu üzücü yorumu yaptı:

”Ne yazık ki babanız burada olup da bu projeyi göremedi…”,

Diane Disney ise şu şekilde cevapladı:

”Babam çoktan görmüştü, görmeseydi bu proje gerçekleşmiş olamazdı,”

Zaman, sıradan insanların gözlerine görünmez olanın görünür hale gelmesi için icat edilmiş bir boyadır. Ya da şöyle diyebiliriz; insanlığı henüz görmeye hazır olmadıkları şeylerden koruyan bir amortisördür.  Rosa Parks, M. Luther King  Jr., Malcom X ve genç yaşta hayatını kaybetmiş olan bütün siyah liderler tarafından beslenen özgürlük düşünün, yüzyıllık önyargıların, geçiştirilen konuların içine girebilmesi, kabul edilebilir ve sonra da gözle görülür hale gelebilmesi için onlarca yıl geçmek zorunda kaldı. Bütün gerçek düşleyenler gibi onların da zamanı sıkıştırabilme ve geleceği hatırlayabilme ve diğerlerinin ancak yıllar sonra görebildiği ve kabul edebildiği şeyleri görebilme kapasiteleri vardı.

Görmeden önce inanmak;  insanlığı bir dönüm noktası ile yüzleştiren zihinsel bir sınırdır: Bir tarafta inanmak için önce görmeleri gerektiğine inanan büyük bir insan kitlesi; diğer tarafta, inanç kalıplarının, kendi gerçeklikleri olduğunu bilen ve görebilmek için önce inanmaları gerektiğini bilen bir avuç dolusu insan. İşte bu kişiler dünyaya güç verenlerdir.

Sıradan insanlar, kim bilir kendilerine ne kadar süre daha insan demeye ve aslında gerçekte iki tür olduğunu fark etmeden, aynı soya ait olduklarına inanmaya devam edecekler. Bu iki tür yanyana yaşayacak fakat farklı kaderleri aracılığı ile birbirinden ayrılacak.

Bilinmeyenin Korkusu

İnsanlık negatif düşünür ve olumsuz hisseder. Kitle olarak  ne bir düşleri ne de bir  ütopyaları vardır,  sadece talihsiz kehanetleri vardır.

Tempo Ocak sayısındaki “Birey ve Kitle” makalemde insanlığın lider ruhların kitlelerden her zaman mütemadiyen acımasız ve şiddetli  tepkiler aldıklarını yazmıştım.  Neden? Çünkü bu lider ruhlu kişiler,  kitlenin görmekten kaçındığı ve korktuğu, görünmez bir dünyayı öngörüyorlar. Onların fikirlerinin enginliği, kendilerine duydukları sarsılmaz güvenleri, vizyonlarının genişliği, ve onların bütünlüğü bizi kendimiz ile yüzleştirir ve bu karşılaştırma o kadar acı vericidir ki, kendimizi değiştirerek daha iyi olmak ve iyileşmek yerine bu karşılaştırmanın temelini ortadan kaldırmayı tercih ederiz

Kalabalık ,  her şey tarafından etkilenen bir makinadır.  Bir inancı, özgür bir isteği yoktur ve hiçbir şey yaratamaz.  Hepsinden önemlisi, yeni hiçbir şey hayal edemez, dahası kabul bile etmezler. Kitleler, bilinmeyenden ve yabancı olan her şeyden korkan putperestlerdir. Yeninin korkusu onları tedirgin eder.  İşte bu sebeple, düşleyemezler ve inanabilmek için görmenin cehennemine mahkum edilmişlerdir.

“Bir insan kendisine inandığı zaman, görünüşte bilinmeyene doğru bir adım atar, sadece sonrasında, şaşmaz şekilde, ışıldayan çılgınlığının doğru olduğunu ispatlamak için ayaklarının altındaki toprağı görür…Görmek için inan,  aksine değil!”

Efsane, Düş, kalp atışı ve görmeden önce inanma kapasitesi medeniyetimizi inşa etti ve geleceğin inşaatında evrimi ve ilerleyen değişiklikleri ileri götürmeye devam edeceklerdir. Icaro her zaman Mongolfier’den önce gelecektir ve Wright kardeşler ve görünüşe göre oldukça zayıf kanatları, modern Boeing ve Jumbo jetlerden binlerce yıl önce havada uçuşlarını gerçekleştirmişlerdir.

Geleceğin Liderleri

Birazcık bir çabayla hepimiz değişimin ; bir inançlar sistemi, bir felsefe, bir devrim veya bir politik parti ile hiçbir zaman gelmeyeceğini fark etme noktasına gelebiliriz. Değişim sadece bir tek bireyin kişisel çabası aracılığı ile gelir.

Forum Istanbul 2011’de yaptığım final konuşmasında  söyleme şansım olduğu gibi, Türkiye’nin, dünyanın diğer ülkelerindeki gibi, ekonomik büyümesi ve insani gelişimi için etiklerin ve bütünlüğün izinden ilerleyen yeni nesil düş sahibi  liderlere ihtiyacı vardır. Dünyanın imkansızı düşleyen, büyük fikirler yaratma kapasitesine sahip,  yarattıkları bu fikirlere ve sahip oldukları bu düşlere  kendilerini adayacak kadar sorumluluk sahibi onan bireylere ihtiyacı vardır.. Hiçbir okul, hiçbir akıl hocası, yaşamdaki en önemli  şeyleri: yaşadığımız her günü kutsamamızı,  minnet duygusu içinde olmamızı, kendimizi güçlü hissetmemizi,  bağımlı olmamayı, başkalarını takip etmememiz gerektiğini, öğretmedi. Tekdüzelik, vasatlıktır.  Ancak  herşeyden de önemlisi , kimse bize; inanmayı, içimizde ki düş sahibi insanın niteliklerini geliştirmeyi ve görmeden inanmanın gücünü  öğretmedi.

Önce bir düşün olsun,

sonra düşüne inan.

Ve son olarak gerçekleştiğini gör.