Ramazan : Bugünün dünyasında Dua ve Oruç’un Anlamı ve Önemi
Zamanın başlangıcından itibaren, antik çağlardaki medeniyetlerden modern dünyaya gelene kadar, yüzyıllar boyunca bütün geleneklerde, dua etmek ve oruç tutmak her zaman, manevi ve derin dünyamızın en ayrıcalıklı araçları olmuşlardır. Bu makale, dua etmenin ve oruç tutmanın tarihi, anlamı ve önemi ile beraber modern dünyada bu uygulamaların gerçek ve öz manalarının ne kadarının varlığını sürdürdüğünü anlamak üzerine yazılmıştır.
Amerika’da Dua etmek, oruç tutmak, tevazu günü
Antik ve modern toplumlarda Tanrıların korumasını kazanmak, yeniden lütuflarına erişmek için çok büyük zorluk veya tehlike anlarında tanrılara kurbanlar ve adaklar adanmıştır. ABD kongresi tarafından on yıl önce kadar, 27 Mart 2003 tarihinin, “azla yetinme ve tevazu günü” ilan edilerek dua ve oruca ithaf edilmek üzere oybirliği ile onaylanmış olduğunu, büyük bir olasılıkla pek az kişi hatırlayacaktır. Resmi sebep oldukça şaşırtıcıydı : Irak’ta esir alınmış olan Amerikalı askerlerin ilahi korunmasına destek olmak. Böyle bir kararlılığın benzeri, 1883 yılında Lincoln ulusal günahlar için bir günlük kefaret talep ettiğinde ve 1776 yılında anti-sömürgeci mücadelede İngiltere’ye karşı Kongre’nin bir günlüğüne Tanrı’nın ilhamı ve rehberliği için dua etmeyi oyladığında görülmüştü. Bu, Amerika gibi modern, sözde laik bir ülkeyi; antik toplumların, binlerce yıllık geleneklerinin hiçbir zaman soyu tükenmemiş olan manevi uygulamalarına ve ruhsal arınma yöntemlerine bağlıyordu.
Ramazan
Bu makalenin ana fikri; Türkiye’de ve dünyada milyonlarca Müslüman’ın dua ettiği ve oruç tutarak kutladığı yılın özel bir zamanı olan Ramazan ayında tesadüfen Istanbul’da bulunmam sebebi ile ortaya çıktı. Bu önemli olayın tarihini, anlamını ve önemini daha fazla öğrenmek için çok büyük bir heyecan duyduğum gibi, Istanbul’da kaldığım iki haftalık sure zarfında bu konuyu oruç tutarak bizzat kendim yaşayarak anlamaya karar verdim. Zira, Ramazan, katiyeti ve esas amacı; herkes tarafından tam bilinmemesine veya unutulmuş olmasına rağmen İslami inanışta yer alan çok güzel bir gelenek olup, onu derinlemesine anlamak için uygulamaktan başka bir seçeneğiniz olamaz. Oruç tutmaya niyet ettikçe ve buna sebat ettikçe, her geçen gün kendimi evrensel bir etkinliğin, coğrafi ve politik sınırların da ötesinde geniş kapsamlı bir arınmanın, kelimelerle ifade edilemez şekilde bir parçası olduğumu hissettim. İslam’ın beş şartından olan ve çok önemli bir uygulama olduğunu fark ettiğim oruç tutmak, dua ile bir araya geldiğinde iradenin ve manevi disiplinin bir alıştırması olarak ortaya çıkıyor ve kendi içimde sağlıklı bir tevazu ve hatta daha da fazlası bütün insanlıkla birlik, beraberlik ve dayanışma içinde olma hissini yaratıyordu. Oruç tutarken, batılılardan çok farklı fikirler duydum, bunlardan bazıları bütün yetişkin Müslümanları bağlayan yükümlülüklerle ilgili hiç ispatlanmamış batıl inançlardı. Onlara göre bu şart, oldukça anlamsız, hatta doğa yasalarına göre tahrip edici geliyordu. Onlar gelenek olarak riyazeti, dini oruç uygulamalarını geçmiş çağlardaki gelenek ve kültürlerle bağdaşmış olarak biliyorlardı ancak böyle bir disiplinin, modern iş dünyasının sorumluluklarının ve baskısının altındaki aktif bir insan tarafından uygulanabileceğini hiçbir zaman düşünmediler veya hayal bile edemediler. İslami inançtaki Ramazan bile, en katı haliyle, her senenin dokuzuncu ayında sadece bir ay sürüyor. Ani ve radikal bir tepki ile bir anda oruç tutmaya karşı bir tavır sergileniyor. Bu talep çoğuna insafsız, dayanılmaz ve hatta bir kişinin sağlığı için tehlikeli dahi görünebiliyor. Kişisel ve kısa yaşadığım tecrübeme dayanarak, ben orucu toksinlerden ve birçok zehirleyici alışkanlığın etkilerinden kurtulmak gibi gördüm. Müezzinin ezanla birlikte İftar vaktinin geldiğini duyurması, caminin minarelerinin ışıkları, üzerindeki renkli Ramazan yazıları ve uzun oruçlu saatlerden sonra oruç açarken yenen ilk siyah zeytinin tadı en güzel anılarım ve tecrübelerim arasında en kıymetli yerde benimle sonsuza dek kalacaklar.
Oruç sadece yiyecekten uzak durmak demek değil
Fark ettim ki, Ramazan’a saygı duymak sadece yemekten ve içecekten uzak durmak değil, aynı zamanda olumsuz davranış ve duygulardan da sakınmak anlamına geliyor. İnsanlık olumsuz düşünüyor ve hissediyor, sıradan insanların yaşamı korku, mutsuz duygular ve olumsuz hayal gücü tarafından yönetiliyor. Bu bağlamda, Ramazan, düşmanların yakın arkadaşlara dönüştürüldüğü, yiyeceğin paylaşıldığı, açlığın olmadığı bir yer, aileye, arkadaşlara itina gösterilen, kendine ve Allah’a yaklaşmaya önemin verildiği, yani sağlıklı ve iyileşmiş bir dünyanın ütopik görüntüsünün dışavurumu denilebilir. Aileler, akrabalar ve arkadaşlar güneş batımında, o gün tutulan orucu sona erdiren ve günün ana yemeği olan iftar yemeği için bir araya geliyor.
Kahvaltı (Breakfast) kelimesinin gerçek anlamı
Kahvaltı aslında, dünyanın pek çok yerinde insanların inandığı ve ingilizce kelimesinde olduğu gibi breakfast – a fast break yani gece boyunca dinlenmiş mideyi sabah hızlıca yiyecekle doldurmak değil, bir nevi oruç bozmaktır yani breaking a fast anlamındadır, tıpkı iftar yemeği gibi.. Orucunu bozman adına çok özel bir kutlama anıdır, kutsal bir önem taşır ve bütün bunlar hakkında bilinçli olmayı gerektirir. Bu bağlamda, sizlere; her sabahı bir kutlamaya dönüştürmenizi, yeni bir günün başlangıcını şükürle yapmanızı, sabah yemek yeme alışkanlığınıza bu öğünün esas anlamını hayatınıza geri getirmenizi ve amacına uygun ve bilinçli olarak yemek yemenizi öneririm. Iftar, orucu sonlandıran bir öğün olduğuna göre, bu manada oldukça zayıf kalan Kahvaltı kelimesi yerine, yeni, güzel ve anlamlı bir ifade kullanılabilir: iftar yani oruç bozmak. Fark etmediğimiz halde, bu kelime bizi her sabah, yeni günün başında tetikte ve farkında tutacaktır ve bizi bir şekilde uyaracaktır; şu anda, herhangi bir yiyeceğin ağırlığı olmadan yüklenmemiş vücudun dingin ve mutlu halini kaybedeceğin kutsal alana giriş yapıyorsun.
Mekanik Alışkanlıklara Çelme Takmak
Ramazan, alışkanlıkların ve rutinin dışına çıkmak için çok güçlü bir yöntemdir. Bu bağlamda, mekanik bir davranışın dışına çıkmak, hayatımızda hissizlik ve sürekli tekrardan oluşmuş mekanik kalıpları kırmak adına ilahi bir strateji olarak tanımlanabilir. Ramazan’ın yarattığı bu tarz bir değişiklik; kendi kendini tekrar etmeye veya kendi kendini aldatmaya bir tuzak, kireçlenmiş zihniyetimizi korumak maksadıyla oluşan günlük rutinlerimize ve alışkanlıklarımıza yaptığımız bir numara olarak düşünülüp bence daha sıklıkla, hatta Ramazan dışında da uygulanmalıdır. Ramazan aynı zamanda günde bir öğünün yetişkinler için yeterli olduğuna dair gizli kalmış inanışın bilgisini de taşımaktadır. Vücut yiyecekten arındığında, organlar daha arınmış hale gelir…zihin berraklaşır, hazırdır…hızlıdır…hücrelerimiz şükran doludur ve yenilenmiştir. İyileşme süreci oluşum aşamasındadır, Oluş’un yeniden doğuşu başlar ve önce bedende ve daha sonra da dış dünyada kendini gösterir. İşin sırrı şudur ki organlarımızda yiyecek olmadığında, onlar gerçek ve doğal görevlerini yerine getirmeye başlarlar: düşlerler!…ve düşleme gücü aracılığıyla, her gün bir insanın ihtiyacı olabilecek her şeyi üretirler. Son olarak, Ramazan’ın sonunda her Müslümanın Zekat ve Fitre adı altında belli bir meblağ bağış yapması gerekmektedir. Bu para, yeni kıyafet ve yiyecek alacak durumu olmayan kişilere yardım ederek onların da, bayramlarını kutlamaları için bir destektir.
Ramazan’ın geleneklerine hayranlık duydum
Ramazan hakkındaki bütün bu derin düşünceler, gerçek anlam ve önemi yaygın olarak bilinmemesine veya sıklıkla çoğu kişi tarafından unutulmuş olmasına rağmen İslami inanç hakkında gerçekten güzel bir gelenek olduğuna yürekten kanaat getirmemi sağladı. Deneyimledikten sonra, önerim, Ramazan’ı yılda oniki aya, kültür, gelenek ve din sınırlarının da ötesinde bütün dünyaya yaymak olurdu. Benim için beden ve ruh adına harika bir disiplindi ve inanıyorum ki bütün insanlık böyle bir disiplinden önemli ölçüde faydalanırdı. Ben şahsen Ramazan’da uygulanması gereken, gördüğüm ve duyduğum ve kendimce uygulamaya çalıştığım tüm bu geleneklere hayranlık duydum.
Orucun Kısa Tarihi
Ramazan üzerine çalışmak ve onu deneyimlemek; niyetli olarak kendini mahrum etmeyi, tevazu ve tutumluluğa doğru atılan her bilinçli adımı yüzyıllar boyunca ve bütün geleneklerde kavramak için geleneksel orucun da ötesine geçerek daha derinlemesine araştırmama vesile oldu. Bu uygulamaların esasını ve bunları yaratmış olan gizli zekanın ve onların gerçek amacının arayışında antik çağlardan modern çağlara kadar insan medeniyetlerini inceledim. Aynı zamanda, sıklıkla arınma ve manevi egzersizlerinin, içi boş alışkanlıklara, sembolik olmadığında da batıl davranışlara indirgendiği modern dünyada bu zekanın ne kadarının varlığını sürdürdüğünü bulmak istedim. Bu araştırmamı sürdürürken, inisiye okulları ile, büyük mistik geleneklere ait sıradışı insanlarla karşılaştım. Çilecilerin dünyadan ellerini eteklerini çekmiş olmaları, keşişlerin tekbaşınalığı ve inzivaya çekilmişlerin sadelikleri, tek bir Okul’un ifadeleri gibi kendilerini gösteriyordu, kişinin farklı yönleri gibi bir insanın kendini ve yaşadığı koşulları özel yöntem ve çabalarla ve yıkılmaz bir inançla değiştirebileceğine dayanan zamandan bağımsız bir arayış olarak ortaya çıkıyordu. Daimi olarak, onların kendi kendinin efendisi olma uygulamasına ve disiplinine dair arayışları, sıradan bir kaderi müthiş bir maceraya dönüştürmek, yaşamlarını bir kahramanın hayatına dönüştürmek, ölümlü ve çatışmalarla istilaya uğramış eksik bir Oluş’un ahenk içinde ve bütün bir haldeki Oluş’a dönüşmesi niyetiyle çevrelenmişti. İnsanın, arınma haline eşlik eden ve onu duyuran işaretleri anlamaya, gözü kulağı genellikle kapalıdır. Sıradan insanlar bu işaretleri tersine okuyacaklar ve bunları iyileştirme değil de hastalık işaretleri olarak göreceklerdir. Lupelius’a göre, pozitif etkilerini almaya başladığımızda orucumuzu, perhizimizi bırakmaya kalkarız çünkü bunun gerektirdiği çabanın içerdiği acı, kimsenin yüzleşmek istemediği bir acıdır. Aynı zamanda keşfettim ki, oruç; bazı şeylerden bir süreliğine elini eteğini çekme, uzak durma, oldukça zor ve hatta umutsuz durumların üzerinden gelebilmek için bireyi ve kollektif dönüşümü daha üst bir Oluş seviyesine taşımak adına bir nevi arınma tekniğinin antik çağlardan itibaren uzaktan yankılanan sesi olarak varlığını sürdürmektedir. Pisagor’un Diospolis’teki Mistik Okullara giriş hakkı kazanmak için Mısır’a gittiği söylenir. Fakat okulun otoriteleri ona özel bir oruç ve nefes alma eğitiminden geçmesi gerektiğini söylerler, aksi halde içeriye alınmayacaktır. 40 gün süren oruç ve nefes alma eğitiminden sonra, farkında ve tetikte bir kişi olarak nihayetinde okula alınır. Pisagor’un efsanesinde ise şöyle anlatılıyor : “Pisagor’un içeriye girmesine izin verdiğiniz kişi Pisagor değil, çünkü ben o Pisagor değilim artık, şimdi bambaşka bir insanım, yeniden doğdum. Bu arınma sürecinde, oluş merkezim değişti. Bu eğitimden önce sadece akıl ve mantığımla idrak edebiliyordum. Ancak şimdi hissedebiliyorum. Şimdi, hakikat benim için bir kavram değil, fakat yaşamın kendisidir.”