Yeni Yıl, Eski Dünya
Yeni Yıl’ın henüz başlarındayız, bu ilk günler, geleneksel olarak, yeni kararlar alma dönemidir.
Haftalardır, gerek birey olarak, gerekse insan grubu olarak, gelecekte bizleri nelerin beklediği ile alakalı tahmin yapan sayısız yazılar ve görseller tarafından kuşatıldık. Kısa bir süre içinde, medya, zaman ve mekanın yürüme bandında hali hazırda bize doğru ilerlemekte olan olaylar hakkında bir tahminler kargaşası çıkardı.
Yılın bu belli zamanında, geleceği tahmin etme olasılığına olan azimli inanç, sosyologları, politikacıları, gazetecileri ve bilirkişileri, (geleceğe dair) işaretleri okuyanları ve her türlü falcıları, kuşların işaretlerini ve gökyüzündeki uçuş şekillerini gözlemleyerek gaipten haber vermeyi tecrübe eden Roma’daki 9 gözetmenin rolünü üstlenmeye sevk eder.
Kehanetleri ve geleceği görmeyi göklere çıkartan bütün kadim medeniyetler ve aynı zamanda modern toplumlar bilinmeyenle ve beklenmeyenle yüzleştiler, planların ve öngörülerin sahte güvenliği altında gelecek hakkındaki korkularını yatıştırmaya çalıştılar. Bilgisayarların iç yapısını didik didik araştırmamızın, geleceği tahmin etmek için ve trendleri hesaplamak için gelişmiş teknolojileri kullanmamızın, tıpkı antik kültürlerde faydalanıldığı gibi, kurbanın karaciğerinde yapılan inceleme aracılığı ile eski çağlardaki kehanette bulunma deneyiminden, temelde hiçbir farkı yoktur. O zamanlar da tıpkı şimdi gibi, insanlar, tehlikenin ve belirsizliğin acı veren hissini; dünyanın daha rahatlatıcı ve güven verici olan “planlanmış” bir tanımına dönüştürerek, bastırmaya çalışıyorlar.
Gerçekte, dünya değişmedi çünkü insanlık değişmedi. Modern dünya, savaşlardan, kirliliğe; suçlardan, yaygın yoksulluğa, antik çağlarda yaşanmış aynı problemlere sahip çünkü biz hala aynı psikolojik şartlar altında yaşıyoruz, aynı batıl inançlarla, uzak geçmişin çatışan düşünme şekli ve olumsuz duyguları ile hareket ediyoruz. Dünya, insan psikolojisinin mükemmel bir yansımasıdır. Dünya böyle çünkü insan böyle.
Hiç bizim insan türümüz için, parlak bir geleceği tasavvur etmiş bir bilim-kurgu filmi gördünüz mü? Bıçak Sırtı’ndan (Blade Runner) Matrix’e ve ayrıca Terminatör’e kadar hepsinde gelecek dünyanın çok yüzlü fakat benzersiz bir felaket öngörüsü yer alıyor. Peki, hiç savaşların ve çatışmaların olmadığı bir zenginliğin geleceğini betimleyen bir roman okudunuz mu? Bence bu bizim zararlı düşünceleri düşünmeye eğilimimizin göstergesi olan önemli bir sınavdır ve bu kıyamet gibi senaryolar, insanlığın korkularının ve olumsuz hayal gücünün zihinsel yansımalarıdır. Bu açıdan bakıldığında, Hollywood; ünvanını ‘kabus üretim merkezi’ olarak değiştirmelidir.
Dünyada her üç insandan biri yeme bozukluğundan muzdarip; obezite ve şeker hastalığı yeterince yaygın durumda. Gençlerin başlıca ölüm nedenleri arasında intihar, üçüncü sırada yerini almış durumda. Son 20 yılda hapisteki insanların sayısı dört katına çıkmıştır.
Kendine bu kadar kötü davranan, ve kendini sabote etmeyi, aşırı uyuşturucu, alkol ve sigara kullanımı ile evrensel bir sendroma dönüştürmüş bir canlı türünün geleceğini bilmek için Delfi’ye gitmenize ve bir kahini dinlemenize gerek yok.
Apollo’ya kendi geleceğini sormak için sıklıkla büyük mesafeler katetmiş ve büyük tehlikelere göğüs germiş olan seyyah, tapınağın alınlığındaki kabartmalarda ‘Kendini Tanı’ diyen Delfi yazıtını bulacaktır, sanki; ‘Geleceğini mi bilmek istiyorsun? O zaman kendini tanı!’ der gibi…
Delfi mottosunu kehanete adanmış gerçek bir tapınağa işleyerek, bu alaycı görünen paradoksta Yunanlılar, iç dünya ve dış dünya ile bir insanın psikolojisi ve onun başına gelenler – hayatındaki olaylar ve durumlar – arasındaki gizli ilişkinin ortaya çıkmasını sağladılar. Bu keşfi, tıpkı şişedeki mesaj gibi, zaman okyanusuna emanet ettiler ki bize ulaşabilsin. Kendini, kendi Oluş’unu, düşüncelerini, fikirlerini ve davranışlarını bilen insan, geleceğini de bilir – psikolojimize karşı kaderimizdir.
Thinking is Destiny –Düşünmek Kaderdir
Dünyanın tüm problemlerinin başlıca sebebi ve esas kaynağı insanoğlunun kalbinde bulunan bir kara deliktir. Bütün dünyevi kötülükler, adeta bir Pandora kutusu misali, bu kara delikten çıkıp yayılıyor. Insanlık olumsuz düşünür ve hisseder. Dünya üzerindeki en korkunç hastalık AIDS veya kanser değildir ya da en gerçek felaketler kirlilik, işlenen suçlar, savaşlar ve dünyanın bazı bölgelerinde yaşanılan yoksulluklar da değildir. Onlar daha çok, sonuç olarak görülmelidir.
Gerçek felaket, insanoğlunun olumsuz hislerinin ölçülemeyecek derecedeki uçsuz bucaksız cehennemidir. İlk günah, Korku’dur. Adem, Cennet’in şimdi kaybolmuş kapısının eşiğindeyken: “bahçede ayak seslerini duydum ve korktum” der. Korku ve korkudan kaynaklanan bütün duygular dünyayı bugünkü bildiğimiz şekle sokar.
Kaderini değiştirmesi için,insanoğlu düşünme şeklinde yapması gereken devrimle yüzleşmelidir; içinde derinliklerinde bulunan ikinci el fikirleri ve inançları terk etmelidir, çarpık düşüncelerinin ve alçaltılmış hayal gücünün – kabuslardan ve karşı ütopyalardan sürekli fışkıran ölümcül ağırlığının – zorbalığının kökünü kurutmalıdır.
Yoksulluğu kökünden söküp atabilir miyiz? Gezegendeki herkes için iş yaratabilir miyiz?, Ölümlü düşmanlardan arkadaşlar edinebilir miyiz? Kirliliğin olmadığı, herkes için adil ve her hastalığın tedavisinin olduğu – negatif insan duygularını yenisi ile değiştirmek dahil – bir dünya yaratabilir miyiz? Evet, bu benim düşüm. Bu, 2012’de gerçekleşmeyecek, bununla birlikte muhtemele, benim ömrüm boyunca,- herhalde önümüzdeki 100 yıl içinde bile gerçekleşmeyecek. Fakat şu andan itibaren 1000 yıl sonrası için böyle bir dünya düşlemek harika bir amaç olmaz mıydı? Bunun için, zamandan bağımsız liderlere, ışıldayan ütopyacılara ve bu kadar uzak bir geleceğin hizmetinde taviz vermeyen bir bütünlükle çalışmaya kendilerini bugünden adamaya hazır eylem filozoflarına ihtiyacımız var. Onlar yeni dünyanın sağlıklı hücreleri ve her ulusun en stratejik kaynaklarıdır. Onlar olmadan, hiçbir şekilde ilerleme kaydedilemez.
Genç okuyucular için bir not
Hangi kıtadan, hangi ülkeden geldiğiniz fark etmez. Ulusunuz veya yetiştirilme tarzınız, geçmişiniz, önceki çalışmalarınız, sizi beslemiş olan sosyal ve ailesel durumlarınız, kültürünüz, dininiz veya gelenekleriniz önemli değil. Sadece şu sorulara cevap verin: Dünya için bir lider olmaya dair bir düşünüz var mı? Bunun gerektirdiği zihinsel ve ahlaki niteliklere sahip olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Yazın bana o zaman; vizyoner bir lider olarak potansiyelinizi geliştirmek ve eşsiz olarak ne için dünyaya geldiğinizi keşfetmeniz için özel olarak tasarlanmış dünya genelindeki burs programının – bir parçası olun. FLW programının esas amacı, geleceğin liderliğinin temel nitelikleri olarak Etik ve Bütünlük Değerleri’ni hayata döndürmektir.
Herkes Lider olamaz, ve bunda bir sakınca da yoktur. Lider olmaya bir kere karar verdiğinizde, bununla birlikte, Düş’ünüzü sevmelisiniz ve ona bütün oluşunuzla inanmalısınız. Gerçekleşecektir.