Yaşamınızı bir başyapıta dönüştürün
Her insan,
daimi olarak,
sadece tek bir başyapıt
üzerinde çalışmakla yükümlü olan bir sanatçıdır,
bu başyapıt kendisidir.
Mükemmellik Kavramı
Mükemmellik kavramı, insanoğlunun yaşamında bir sonuşmaz, hiçbir zaman gerçekleştirilemeyecek olan hayali bir özlemdir. Bütün zamanların şairleri, ressamları, filozofları ve dünya nimetlerinden elini eteğini çekmiş olan dervişler nafile yere mükemmelliğin peşine düşmüşlerdir. Yaşam çizgimiz, mükemmellik eğrisine kavuşma şansı olmadan sürekli olarak yaklaşma eğilimindedir. Buna rağmen insani gelişim için hiçbir amaç, mükemmellik kavramından daha kullanışlı ve önemli olmamıştır. Bunu, medeniyetimizin lokomotifi olarak da adlandırabilirdik. Siz sevgili Tempo okuyucularım için bunu bizzat araştırdım ve keşfettim.
Mükemmellik kelimesi, ingilizcede Latin kelimesi olan perfectus kelimesinden kökünü alır, o da perficere kelimesinden türemiştir. Perficere ise iki kelimeden oluşmaktadır; per (tamamen) ve facere (yapmak). Bunun sonucu olarak, eski çağlarda Romalılar için mükemmel kelimesinin esas manası tamamlanmış bir eylemi veya bir şeyi ifade ediyordu. Bu soyacağına göre tamamlanmamış bir şey mükemmel olarak tanımlanamazdı.
Bütün bunlara rağmen, mükemmellik kavramı tekrar Latince köküne geriye dönmektedir. Latincedeki ‘perfectus’ un Yunanca’daki karşılığı bu kavramın daha uygulanabilir bir yansımasını tanımlayan ‘teleos’ kelimesidir. Mükemmelliğin tanımı öyle iyiydi ki antik çağlardaki Yunanlılar için daha iyi bir tanım olamazdı. Onlara göre, bir şey veya bir eylem ancak amacına ulaştığında mükemmel olabilirdi. Bundan dolayı, mükemmelliğin, mükemmel bir müzisyen, mükemmel bir yemek veya mükemmel bir sosyal sistem gibi ancak somut karşılıkları olabiliyordu.
Araştırmamızın hemen başında mükemmelliğe erişirken ve onu anlamak adına daha derinlere nüfus etmeye çalışırken, kendimizi bu terimdeki bir dualite ile karşı karşıya bulduk, mükemmelliğin iki manası veya daha ziyade aynı kavramın iki farklı yüzü diyelim:
a) Tam olan şey, bütün gerekli kısımları bünyesinde barındıran, hiçbir şeyin eksik olmadığı ve hiçbir şey eklenemeyecek ya da çıkarılamayacak olan mükemmeldir. Bu, beraberinde bütünlük kavramını getirir.
b) Amacına ulaşmış olan mükemmeldir.
Bütünlük anlamındaki Mükemmellik
Mükemmelliğe, eksiksizlik veya bütünlük olarak bakma fikriyle yolum kesiştiğinden itibaren bu kavramın özünün yorulmak bilmeyen arayıcısı oldum.
Bıkıp usanmadan araştırdım. Bunun izlerini heryerde görebiliyordum; ‘universe’ (Latince: versus unum)‘evren’ kelimesinin ölümsüz harflerine, ‘monk’ (Latince: monos) teriminin anlamına, din kelimesinin (İngilizce: ‘religion’) Latin kökenine (re-legere: birleştirmek, birbirine bağlamak) etimolojik olarak kazınmıştı. ‘University’, ‘üniversite’ (Latince: versus unitatem) kelimesi, unutulmuş olan misyonunu etimolojik kökünde gizlice taşımaktadır : bir bütünlük okulu olmak. Türkiye’ye yaptığım pek çok ziyaretten birinde, Türk geleneklerine dair derinlemesine araştırma yaparken Osmanlı İmparatorluğu döneminde üniversiteye eski dilde bütünlük, eksiksizlik anlamında gelen “Külliyet” dendiğini bulmuştum. Konya’da eskiden dergah olan Mevlana müzesinin girişindeki taşa bakarken gördüğüm kitabeyi içeren geniş bir levhayı dünyadaki bütün üniversitelerin alınlıklarına takarak onlara mükemmelliğin yüksek okulları, tamamlanmışlık okulları olma misyonlarını anımsatacak şekilde tekrar eskisi gibi onlara Külliyet demek ne kadar güzel bir hatırlatma olurdu.
Burası Aşıkların Kabesidir .
Eksiklikleriyle gelen kişi buradan bütün olarak çıkar.
Yıllarca bütünlük üzerine bulgularımı öğrencilerimle paylaştım. Bütünlük ve mükemmellik arasındaki bağlantıyı konuşmalar, makaleler, bilimsel yazılarda, konferanslar ve seminerler aracılığı ile keşfettim. İnsanlığın gelmiş geçmiş en büyük ruhsal kitaplarını incelediğimde ise sezgilerim onaylandı ve somut bir ifadede vücut buldu : İncil, Yüce Kuran, Tibet Ölüler Kitabı, Bhgavad Gita ve bütün kutsal metinler aslında insanın bütünlüğü ve kendisi ile birlik olma haline nasıl erişebileceğini izah eden bütünlük hakkındaki kitaplardı. Bhagvad Gita bunu şiirsel bir dilde ‘ruhun tekbaşınalığı’ olarak tanımlar. Ve bu kitaplar, insanın bütünlüğünü kaybettiğinde hangi yollardan tekrar geri kazanabileceğine dair kitaplardı. Bütünlük olarak tasarlanmış mükemmellik bizim doğuştan hakkımızdır ve dolayısıyla yaratılamaz. O zaten oradadır. Yaşamını bir başyapıta dönüştürebilmen için o sadece gömülmüş yerinden kazınarak çıkartılmalıdır.
Mükemmelliğin İşlevi ve Amacı
Yüzyıllardır, nesilden nesile, Yunan heykeltıraşlar insan vücudunun en gerçekçi reprodüksiyonunu yaratma yönünde sanatlarını geliştirdiler. Bu, insanlığın mazisinde daha önce hiç yapılmamış bir şeydir. Yunanistan, sanatta mükemmellik fikrinin peşine düşerken, bunu insanın replikalarına gittikçe daha da yakınlaşma gücüne, insan vücudunun farklı kısımlarının bir sistem olarak işleyişine bütün olarak hakim olmaya erişme ve detaylı bir şekilde dakikalarca üzerine çalışarak mermerlerin içinde insan vücudunun kopyasını çıkartmak olarak düşünmüştür. Şu anda New Acropolis Müzesi’nde sergilenmekte olan The Kritios Boy (ephebos) heykeli, insandan da daha insani bir şeyi yaratmaya dair Yunan sanatının en üst noktasını temsil etmektedir. Bu mermer heykel sanatın ilk mükemmel nü eseri olarak tanımlanmaktadır. Olağanüstü olan şey şudur ki; Yunan sanatkarları yaşamın imitasyonunu yapma konusunda mükemmelliğe eriştikleri ve sonsuzluğa mükemmel heykeller üretebilecekleri noktada, bir nesilde bunu durdurmuşlardır. Bu, Yunan kültürünün mükemmellik için yaptığı tanım hatırlanmadan anlaşılamaz: amacına ulaşan şey mükemmeldir. Ve mükemmelliğin amacı onlar için izleyiciler üzerinde bıraktığı etkiydi: Yunanlıların beyinlerine ve ruhlarının derinliklerine güzelliğin ve mükemmelliğin yerleştirebileceği merak hissi, bağışlanma ve kurtuluş anlayışı tıpkı yaşamın kaosuna ve ızdıraplarına deva gibi. Bu mükemmellik, merak ve hayranlıkla karışık bir şaşkınlık yerine bıkkınlık yaratıyorsa, bu, onun bütün fonksiyonunu yitirdiği ve daha yüksek bir düzenin mükemmelliğine hareket etmek üzere kendi sınırını aşması gerektiği anlamına geliyordu.
Mübalağa Etkisi
İşte bu, onların yaşamın pasif reprodüksiyonunu üretmekten oldukça uzaklaştıkları ve Riace bronz heykelleri gibi başyapıtların ortaya çıkmaya başlamasının hikayesidir. Bu heykellerde vücudun pozisyonu, vücudun ve bacakların boyu öyle bir mükemmellik sınırına dayatılmıştır ki bunu gerçek bir insanda asla göremezsiniz. Onlar, gerçek dışı vücutları temsil etmektedirler. Gerçekçiliğe hakim olan ilk medeniyet daha ileriye gitmek için mübalağayı kullanmıştır. Onları görmek için Reggi Calabria’daki bütün imkanları kullandım. Tek kelimeyle görkemliler. Riace bronz heykellerinden başlayarak Yunan Sanatı işlevini ve amacını geri kazanmakta ve 2.500 yıl sonra bugün hala bu eşsiz başyapıtlar, onurun, savaşçı ruhunun, fiziksel ve ahlaki gücün unutulmaz etkilerini izleyicilerde ortaya çıkartarak onlara ilham veriyorlar. Buradan itibaren sanat gerçekçilik ve güzellik amacından oldukça öteye taşınacağı uzun yolculuğuna başlar ve müzik, şiir, görsel sanatlar ve mimaride güzelliğin ve mükemmelliğin artık sanatsal değerler olmadığı yirminci yüzyıla kadar gelir. Onlar hala orijinalliğin peşindedir ve amaçları hala görkemli olmaktır fakat bizi rahatsız ederek, şok ederek ve ahlaki tabuları yıkarak bunu yapmaktır. Güzelliği kaybediyoruz ve güzellikle beraber yaşamın anlayışını da yitiriyoruz.
Kusurluluk Mükemmeldir
Yunanlılardan sonra, Rönesans, mükemmelliğin statik olmayacağı fakat sürekli olarak kendi kendinin sınırını aşması gerektiği fikrini beraberinde getirdi. Barok estetiği gerçek mükemmelliğin gelişim için bir potansiyele sahip olması gerektiği, ilerleme ve geliştirilme kapasitesine sahip olması gerektiği varsayımının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu bakış açısı, en büyük mükemmelliğin eksiklik olduğu tekil paradoksuna öncülük etmektedir. Bu, bir sanat eserinin mükemmelliğinin planlı olarak tamamlanmamış olmasına dayanmaktadır, böylece izleyiciyi aktif olmaya ve zihinsel olarak onu bütünlemeye, sanatkarla birlikte yaratmaya iştirak ederek eseri tamamlamaya ve kendi hayal gücünün çabası ile onun bütünlüğüne katkıda bulunmasını sağlayabilir.
Michelangelo’nun bitmemiş heykeli olan kölelerin altı heykelinin yarım kalmış serisinin bir parçası olan Atlas köle heykeli, tamamlanmışlığın mükemmelliği fikriyle çelişkili görünüyor olabilir. Ancak bu heykel, insanlığı kendi varoluşunun içine hapsedilişini temsil eden bir dünya ikonu haline gelmiştir.
Bir Bardak Çaydaki Mükemmellik
Mükemmelliğin Boyut’u yoktur, Zaman’ı yoktur. Ne fazla küçüktür, ne eskidir, ne de demodedir. Mükemmel eşsizdir, hiç kimse veya hiç bir şey ile mukayese edilmez. Ben Geleceğin Liderleri için FLW Programı’nda katılımcıları mükemmelliğe dokunma noktasına getirmeye çalışıyorum. Biz bunu Michelangelo’nun David’inde bulabileceğimiz gibi binlerce yıllık Japon gelenekleri ile yeşil çayın hazırlanışı ve törensel sunumu olan Japon Çay Seramonisi’nde de bulabiliriz. Benim fikrim şudur ki; eğer bir şeyin nasıl kusursuzca yapılacağını öğrenirseniz, bu bir bardak çay hazırlamak bile olabilir, onun mükemmelliği varlığınızın her köşesini aydınlatacaktır. Mükemmellikle karşılaşırsanız onu asla unutamazsınız. Onun kokusu ve tadı ruhunuza demir attığı yerde sonsuza dek orda korunacaktır.