Düşlüyorum, o halde varım!
Bir gün Bilge Chuang-Tzu uykuya dalar ve
düşünde bir kelebek olduğunu görür.
Uyandığında kendisine sorar: Ben kimim şimdi,
bir kelebek olduğunu düşlemiş Chuang-Tzu’ muyum
yoksa Chuang – Tzu olduğunu düşleyen bir kelebek miyim ?
SOMNIO ERGO SUM
Bizler bilgisayarların ve akıllı makinelerin yakın takibi altındayız. Özünde, insan amino asitlerden, bilgisayarlar ise silikondan meydana gelmiştir. Aradaki fark üstesinden gelinemez bir fark değildir. Yapay zeka ile donatılmış varlıkların, robotbilimin en gelişmiş ürünlerinin, sibernetiğin üstün nefesini ensemizde hissedebiliriz. Yakın bir zamanda idareyi devralmaları mümkün olacak, yerimize geçecekler, yapabildiğimiz her şeyi hatta çok daha iyisini yapabilecekler ve belki çok yakında bir gün insanlara o kadar benzeyecekler ki gülme yetisine bile sahip olacaklar fakat bir makine hiçbir zaman düşleme yeteneğine sahip olamayacak.
Düşlemek, çenenin şeklini veren kemik veya mental anatomik çıkıntı gibi, -sadece insanda bulunan ve başka bir primatla veya maymunla ortak olmayan tek kemik- insanın gerçek ve ayırt edici özelliği, bir insan olduğunu kanıtlayan tek gerçektir.
Ben neysem oyum
Ehyeh asher ehyeh – “Ben neysem oyum”; İbranice kitapta, Musa Tanrı’ya ismini sorduğunda Tanrı’nın verdiği cevaptır. Ve ekledi: “bu sonsuza dek benim ismim olacaktır”. (Kutsal Kitap 3:14) Tevrat’taki en meşhur ayetlerden biridir. Benim güçlü hislerime göre Musa, bu kadar büyük bir karşılaşmadaki duygusallıktan dolayı O’nun ismini tam olarak alamamış olabilir. Eğer bir tanrı kendini tanıtmak zorunda kalmış olsaydı, şöyle diyebilirdi: “Ben düşleyenim”. Herkes düşünebilir, fakat yalnızca bir yaratıcı düşleyebilir.
Ve “Cogito Ergo Sum”- Düşünüyorum , öyleyse varım – modern düşüncenin doğuşuyla özdeşleşmiş olan ve René Descartes tarafından icat edilmiş olan en meşhur bildirim ise şu şekle dönüştürülmelidir: Somnio Ergo Sum – Düşlüyorum, öyleyse varım.
Dünya bizim onu düşlediğimiz gibidir
Eğer Hollywood gezegenin bir nevi rüya makinesi, tüm insan hayallerinin mücevher kutusu ise, size insanlık girişiminin mutlu bir sonla bittiğini tasavvur etmiş tek bir bilim-kurgu filmi izleyip izlemediğinizi sormak isterim? Medeniyetimizin geleceğini betimlemeye çalışan bütün filmler, negatif hayal gücümüzün ortaya döküldüğü iç karartıcı kıyamet kehanetleri ile bir çeşit korku filmi gibi bitiyor. Bu, bir tür ideolojik saflığın göstergesi olan litmus testidir; negatif düşünen ve hisseden kitle düşleyemez fakat herşeyin kötü olduğu tüm durumları besler.
Bütün düşlerimiz gerçekleşir, kabuslarımız dahil maalesef.
Alt üst ederek düşlemek
Gezegen’in gerçek problemi –diğer tüm problemlerin de çıkış kaynağı- aydınlık ütopik insanların, gerçek düşleyenlerin sayıca eksikliği ve bunun tersine sebepleri algılayış şekli ateşli, öfkeli, kıskanç, kasvetli insanların nüfusunun yoğunluğu ve insanlığın kaçınılmaz yok oluşu, bölünmüş bir psikolojinin işaretleridir.
Onların sadece kolektif kabusları ve her şeyi olumsuz düşünme halleri olabilir. Onlar için, zihinlerinde adaletli, huzurlu ve refah içinde bir toplum canlandırmaları imkansızdır. Nitekim, onların önyargılı yaratıcılığı, şu şekilde çelişen bir toplum yansıtır: politikada da tıpkı iş dünyasındaki gibi üstün motive eden faktörün Para olduğu; liderlerin insanlık pahasına güçlerini kazanabildiği, suçlu zihniyete sahip politikacıların ve kurumsal gangsterlerin, insanların ve bütün ulusların talihsiz ekonomilerinin hizmetinde olduğu: İnsanların geleceği için alınan kararların, silah üretiminden çevresel kirliliğe, ilaç üretiminden organize suçlara kadar güzel bir düş’ün izinde alınmadığı ancak Korku eğilimli . bir toplum tarafından alındığını gösteriyor. Sonuç itibarı ile, çocuklarımıza miras olarak aldığımızdan daha da kötü koşullarda bir dünyayı teslim ettik ki, bu bir ihanet örneğidir. Dünya, bizim onu düşlediğimiz gibidir. Kıtlık, cehalet, savaşlar, çelişkiler, hastalıklar, insan hakları ihlalleri, kirlilik, nüfus patlaması, adaletsizlik, negatif ütopyalarımızın sadece birer yansımasıdır. İşte bu yüzden ölüm, gezegenin lider endüstrisi, ulusların zenginliğini sürdüren bir pervaz haline gelmiştir-ve bu sebeple insanlığın çoğu ölümden para kazanmaktadır.
Bizim zihinsel bir devrime, yeni bir düşünce tarzına – yeni bir dine ihtiyacımız var. Değişmemiz gerekiyor.
Zamandan bağımsız bir lider olmaya hazır mısınız?
Değişim hiçbir zaman bir inanç sisteminden, bir felsefeden, bir devrimden veya politik bir partiden gelmez. Tarih boyunca değişim; sadece kendini adamış bir insanın, günleri ya da yılları değil, sonsuz koşulları düşünebilen, kısa dönem menfaatleri tarafından aklı çelinmeyen azimli bir bireyin kişisel çabası aracılığı ile gelmiştir.
İçinizde gizli, zamandan bağımsız bir lider olup olmadığını anlamaya hazır mısınız? Size bir sorum olacak. Aşağıdaki cümleyi okuyun ve sonunda bulacağınız soruyu evet ya da hayır olarak cevaplayın.
Bir gün insanoğlu yoksulluğu kökünden söküp atacak, gezegendeki herkes için işler yaratacak, ölümlü düşmanlarından arkadaşlar edinecek, kirliliğin olmadığı bir dünya yaratacak, herkes için adalet ve her hastalığın tedavisi olacak – negatif insan duygularını yenisi ile değiştirmek dahil. Muhtemelen bu benim zamanımda, hatta önümüzdeki 100 yıl içinde olmayacak. Fakat şu andan itibaren 1000 yıl sonrası için böyle bir dünya düşlemek harika olmaz mıydı? Bu kadar uzak bir geleceğe doğru kendinizi adamaya hazır mısınız? İnsanlığın bu yeni yolunu belirlemek için bedelini önceden ödemeye hazır mısınız?
Dünya için Geleceğin Liderleri Programı
Dünyanın bu tür insanlara ihtiyacı var. Onlar Dünya’nın en değerli kişileri ve insanlığın sağlıklı hücreleridir. Kitlesel eğitim, sıradan okullar ve üniversiteler bu kişileri yetiştiremez. Tıpkı işlenerek şekil verilen bir maden gibi her biri ile teker teker ilgilenilmelidir.
Arkadaşım George Koukis ile beraber kendimizi dünyanın ihtiyacı olduğu bütünlüğe sahip olan kadın ve erkek bağımsız düşünürleri, devrimci zihinleri, aydınlık isyancı kişileri seçmeye ve hazırlamaya adadık. Başka bir alternatif veya mevcut uygulamaların devamı ile hareket etmek yıkıcı sonuçlara yol açacaktır. “Geleceğin Liderleri” nin ilkinde, 1 Ağustos’tan 3 Ekim’e kadar İtalya’da, Como Gölü’nde organize edilecek ve George Koukis Vakfı’nın bursunu kazanacak olan 50 öğrenciye eğitim sağlayacak.
Düşün bedeli önceden ödenmelidir
Gördüğüm veya okuduğum, gerçeğe dönüşmüş olan bir düş veya vizyonun her zaman ödenmesi gereken bir bedeli olmuştur. İnsanların düşleri vardır fakat sadece bedeli ödemeye razı olanlar düşlerinin gerçekleştiğini görebilirler. Dünya, bedel ödemeye razı olmayan kötü oyuncularla doludur. İnsanlar her zaman düşlerinin gerçeğe dönüşmediği konusunda şikayet ederler fakat göremedikleri bir gerçek vardır: Düşlerini gerçekleştirebilmelerinin yolu ödemenin her zaman peşin yapılmasından geçmektedir. Bu nedenle, bir lider görmeden önce inanmalıdır, asla tersi olamaz. Çok iyi hatırlıyorum ki, hayatımda her zaman bedeli peşin ödedim. Her yeni girişimin, her iş ortaklığının, her başarının, gerçekleşen her düşümün görünmeyen bedelini her zaman peşinen, hatta yıllar öncesinden ödemem istendi.
Bu yasanın en önemli emsali Yunan mitolojisinden alınabilir. Bir efsaneye göre, kendisini Truva’yı – suların ve denizin tanrısı olan Poseidon tarafından inşa edilmiş duvarları muazzam sağlam olup ele geçirilmesi çok zor olan en güçlü şehirlerden biri – fethetmeye adamış olan Kral Agamemnon’un düş’ü.
Bedel her zaman olması gerektiği kadardır.
Bu müthiş fetih düşünün peşinden giderken;, Truva Savaşı’na katılabilmeleri için en iyi Yunan savaşçılarından ve binlerce gemiden oluşan bir donanma ile en büyük orduyu bir araya getirdi. Fakat günler, haftalar ve sonra aylar buYunan donanmasının rüzgarsız havadan dolayı kıyıdan hareket edememesi ile geçti. Kahin Calchas’a ne yapılması gerektiği sorulduğunda, biraz tereddüt ettikten sonra, en korkunç çözümü önermek zorunda kaldı. Agamemnon bu müthiş teşebbüste bulunmak için hareket etmek istiyorsa, kızı Iphigenia’yı feda etmek zorundaydı. Üç çocuğu vardı fakat onlardan birisini feda etmek zorunda bırakılmayıp, en sevdiği kızı Iphigenia’yı feda etmek zorundaydı. Hemen sonrasında ise şiddetle arzu ettiği müthiş girişimini gerçekleştirmek üzere donanmasının ihtiyaç duyduğu rüzgara ve deniz koşullarına sahip olabildi.
İlk bakışta bedel oldukça yüksek ve Kabul edilemez derecede ağır gözükebilir, fakat gerçek bir düşleyen, düşününün değerini bilir ve aniden sezgisel olarakbedelin her zaman tam da olması gerektiği kadar olduğunu anlar ve gönülden peşin ödemeye hiç tereddütsüz razı olur.
Sonuç
Düş, var olan en gerçek şeydir. Tıpkı bir projenin fiziksel inşaatından önce planının çizilmesi gibi- efsaneler, yaratıcı düşünce ve düşlemek her gerçek değişimin öncüleri olacaklardır. Medeniyetimizin tüm tarihi boyunca, geleceğimizin fiili yapılanmasında uçmayı düşleyebilen ve buna inanan bir insan, her zaman Wright Brothers’dan önce gelecektir. Ve *İkarus’nun oldukça kırılgan görünen kanatları Concorde’un motorlarının gürlemesinden bin yıl öncesinde göklerde dolaşmış olacaktır.