Geleceğin Liderleri
Bir ülke için olduğu kadar bir kuruluş için de, galibiyet ve mağlubiyet, gelişim ve yıkım, özgürlük ve esaret, hayatta kalmak ve yok olmak arasındaki kesin ayrımı her zaman için bir düşe ve yücelik anlayışına sahip olan tek bir kişi belirler: Gerçek bir Lider.
Küresel ekonomi, tüm ulusların, dev birlikler kadar büyük şirketlerin, her gün bir yandan varolan ekonomik sınırları kendi menfaatleri doğrultusunda düzenlerken bir yandan da yeni ekonomik sınırları belirlemek için birbirleriyle karşı karşıya geldikleri muazzam bir savaş alanının arka planında direniyor. İş dünyasının bu çatışmalarla dolu meydanından sadece tek bir galip çıkar. Diğerleri, tüm yenilenler, galip gelenin savaş arabasına zincirlenerek köleliğe mahkum edilirler. Kurtulmak için, yeni efendilerinin yapısını benimsemeleri, onun lisanını öğrenmeleri gerekmektedir. Ona hizmet etmek zorundadırlar. Bir ülke için olduğu kadar bir kuruluş için de, büyük buhran dönemlerinde, galibiyet ve mağlubiyet, gelişim ve yıkım, özgürlük ve esaret, hayatta kalmak ve yok olmak arasındaki kesin ayrımı her zaman tek bir kişi belirler. Bunu gerçekleştiren asla iki kişi, yüz kişi ya da bin kişi değildir. Olağanüstü niteliklere, yücelik anlayışına ve bir Düş’e sahip tek bir birey vardır. Dünyanın karşı karşıya olduğu krizin ekonomi ve mali işlerle çok az bir ilgisi var. İktisadi ve finansal sorunlar birşeyin sebebi değildirler. Onlar yalnızca sonuç olarak nitelendirilebilirler. Gerçekten karşı karşıya olduğumuz durum sağlıklı bireylerin, ahlaki değerlere sahip kusursuz liderlerin yokluğuna dayalı bir kıtlık ve değerler krizidir.
Fark yaratan tek bir kişidir
Liderlik üzerine nehirler dolusu mürekkep akıtıldı, binlerce kitap, makale ve deneme yazıldı. Konu hakkında daha fazla yeni ve özgün birşeyler dile getirilemeyeceğini düşünebiliriz. Motivasyon, karar alma, iletişim gibi liderlikle ilgili en can alıcı hususlar, piramitlerin yapıldığı, büyük imparatorlukların oluşturulduğu ve idare edildiği antik zamanlardaki hususlardan farklı değil. Gerçekte, liderliğin özü, onun en derin tabiatı, antik çağ düşünürleri için olduğu kadar günümüz bilim adamları ve sosyal bilimcileri için de hala gizemini korumakta. Bilmeceye sarınmış bir muamma gibi. Bu makaleyi yazmaya başladığımda kendimi sıradanlığın önemsizliği ve bu gizemin enginliği arasında asılı kalmış bir ip cambazı gibi hissettim. Konunun ehemmiyeti hakkında bir fikir edinebilmek için, tarihin bin yıllık bir sürecine göz atıp, en kritik anlarda, ölüm kalım meselelerinde, her zaman tek bir kişinin belirleyici olduğunu görmemiz yeterli olur. Bir kuruluşun ömrü, bir ulusun gelişimi, bütün bir medeniyetin yaşam mücadelesi, hakiki bir liderin, vizyon sahibi bir kadının veya erkeğin, uygulamacı bir düşleyenin varlığına dayanır. Trenton üzerine yürüyüşe geçmeyi emreden George Washington’ın gözü kara cesareti olmasaydı, ya da batıya yol alarak doğuya ulaşacağına inanan Colomb’un parlak çılgınlığı, veya bir kaç yıl öncesine kadar kurucusu ve liderinin yokluğunda iflasını beyan etmeye hazır olan, ancak bu yıl sıralamada Microsoft’u geçerek dünyanın birinci şirketi unvanını kazanan Steve Jobs’ın Apple Bilgisayarları olmasaydı dünya ne halde olurdu? Merak ediyorum, Scipio, sonrasında da Ceasar olmasaydı Roma ne durumda olurdu, Agostino, Domenico ya da Francesco d’Assisi gibi yetenekli yöneticiler olmasaydı dünyanın en büyük çok uluslu kuruluşu olan Katolik Kilisesi ne hale gelirdi? Peki ya Mustafa Kemal Atatürk’süz bir Türkiye? Bu aklı selim, bütünleşmiş, vizyon sahibi liderler nereden geliyorlar? Nasıl düşünüyor, nasıl hissediyorlar? Onları kim yetiştiriyor?
Eğer bu özel niteliklere sahip bireyleri ‘üretebilmek’, onları kendi iradeleri doğrultusunda okullarda ve üniversitelerde şekillendirmek için bir yol bulabilirsek, yaygın bölgesel yoksulluktan, çevre kirliliğine, çatışmalardan, suç işlemeye kadar gezegenimizin tüm sorunlarını çözebilirdik. Kusursuz liderleri, uygulamacı düşleyenleri kasıtlı olarak yetiştirecek bir kapasite, tüm zamanların en büyük bilimsel keşfi olurdu. Ne yazık ki, liderlik üzerine yazılan binlerce kitap ve dünyanın en iyi üniversiteleri tarafından yürütülen araştırma ve çalışmalar, medeniyetimizin ciddi bir biçimde ihtiyaç duyduğu vizyon sahibi liderlerin nasıl yetiştirileceğine dair tek bir zerre anlayışın oluşmasını sağlayamamıştır. Onların modası geçmiş yöntemleri, kellik üzerine hekimlik taslayanların sattığı saç çıkarma ilaçlarından daha güvenilir olamaz. Görünüşe bakılırsa, kadim Oluş Okulları’nın felsefi ilkeleri, değer sistemleri ve eğitici yöntemlerinden oluşan o engin miras sonsuza dek kaybolmuş durumda. Bugün bile, onların öğretileri, sağlamlık ve yenilmezlik üzerine yaptıkları araştırmalar, günümüz ekonomilerinin meydan okumalarına göğüs gerebilecek ve onları yenebilecek beceriye sahip liderlerin yetiştirilmesine büyük ölçüde uygunluk sağlardı. Düşleyenlerin tek tek şekillendirilebilecekleri, vizyon sahibi kişilerin ve parlak ütopyacıların niyetlerine incelik kazandırabilecekleri camekandan oluşturulmuş evrensel bir yuvaya, bir güneş labarotuvarına ihtiyaç vardı. Bu düşünce doğrultusunda ”Türkiye’nin Gelecek Liderleri” projesini meydana getirdik ve Türk kuruluşlarından en iyi Türk öğrencilerin seçilmelerine ve Avrupa’da vizyon sahibi, zamandan bağımsız liderler olarak yetiştirilmelerine imkan sağlayacak finansal kaynakların aktarımı talebinde bulunduk. Bu girişim aynı zamanda, küresel ekonomik kalkınma alanında Türkiye’yi kilit bir rol üstlenmeye götürecek en stratejik kaynağı da beraberinde getirecekti. (Tempo, Aralık 2009: ”Türkiye için bir Düş”) Projemizi ilk destekleyen grup ve bunu takip eden aylarda daha fazla Türk şirketinin de desteğini alarak çeşitli televizyon programları ve basına verdiğimiz röportajlar aracılığı ile 50 bursun verileceği yarışmanın bildirisinde bulunduk. Sonrasında ise, İstanbul, Ankara ve İzmir dahilinde bazı üniversitelerin öğrencilerine Liderlik ve özellikle vizyon sahibi, zamandan bağımsız lider olma konularında Türkiye’nin gelecekteki lideri olmaları için Avrupada eğitim görmelerini sağlayacak 50 bursun verileceği haberinin duyurusunda bulunan bir konferans dizisine başladım. Türk öğrencilerin katılımı çok coşkulu oldu. Yarışma kurallarına göre başvuru formlarına Tanrılar Okulu kitabındaki düşüncelerden esinlenerek, kendi düşleri ve yorumları ile liderlik hakkındaki düşüncelerini içeren bir yazı iliştirmeleri gerekiyor. Yapılan yüzlerce başvurular arasında çok etkileyici mektuplar okuduğumu söylemeliyim. İlk eleme sonucunda bireysel mülakat yapmak üzere gerçekten çok iyi ve yetenekli 220 öğrenci belirledik. Jürimiz bu öğrenciler arasından, dünyanın en seçici ve özgün programlarından biri dahilinde Avrupa’ya giderek kendilerini Türkiye’nin gelecekteki liderleri olmak üzere yetiştirmelerine olanak sağlayacak bu bursu almaya hak kazanan öğrencileri seçecek. 4 Ekim 2010 tarihinde vizyon sahibi liderlik üzerine oluşturduğumuz bu programın ilk bölümü başlıyor. Gerçek eğitim, kelimenin Latince kökeninde kodlandığı gibi; education, ex duco, yani dışarıya çıkarmak demektir ki fazladan içerik ve kavramların ilave edilmesinden ziyade ‘kişinin kendi eşsizliğini, ‘düşünü’ hatırlaması’ anlamına gelmektedir. Bu öğrenciler bu eğitimlerinde çok şey öğrenecekler ancak edinmiş oldukları pek çok fazlalığı da de üzerlerinden çıkarıp atacaklar.
Niteliksel ekonomi:
Geleceğin liderleri, düşlemenin düşmanı olan korku ve endişeden arınmalı, dünyayı değiştirmenin niteliksel bir mesele olduğunu öğrenmeliler. Bunu gerçekleştirmek yalnızca yeni bir düşünme tarzı doğrultusunda vizyonumuzu nasıl yükselteceğimizi öğrendiğimizde mümkün olur. Bu, sadece hesaplara, programlara, matematik ve stratejiye dayalı bir ekonomi anlayışı karşısında ”niteliksel ekonomi” vizyonunun geliştirilmesidir. Nicelik, niteliği ortaya çıkaramaz ve niceliksel bir ekonomi anlayışı içinde yaşadığımız sürece de gezegenimizin bin yıllık sorunlarına çözüm üretmemiz imkansızdır.
Öz-gözlemleme.
Sıradan bir insan olumsuz duygu ve düşüncelere sahiptir, dikkatini kendisine yöneltmez ve hoş olmayan duyguların içine sızarak bu duyguların kendisini kirletmesine izin verir. Bu programın seçilmiş öğrencileri, öz-gözlemlemenin, kişinin kendi hissiyatının farkında olmasının muazzam değerini öğrenecekler. Bir lider kendi tepkilerini gözlemler ve onların nereden geldiklerini, neden o şekilde davrandığını bilir. İçsel çatışmalarına son vermiştir. Duyguları onun düşmanı değildir artık, onlar tarafından yönetilmez.
Sorumluluk.
Bu eğitimde öğrenciler sorumluluk seviyesinin bir an için bile olsa düşürülemeyeceğini öğrenecekler. Korkunun tek bir zerresinin dahi Oluşunuza sinsice nüfuz etmesine izin veremezsiniz. Bir lider, bütünleşmiş bir kişi, anlık bir üzüntünün, en hafif bir kararsızlığın dahi kendi hayatında, şirketinde ve ona bağımlı olan herşey söz konusu olduğuna yıllar süren bir talihsizlik yaratacağını bilir.
İçsel zafer.
Galibiyet ve güven duygusu bir liderin hiç değişmeyen durumu olmalıdır. Eski Çin geleneklerinde, buhranlı zamanlarda imparatorluk, kıtlık ya da düşman işgali ile karşı karşıya kaldığında, Çin İmparatoru, cennetin oğlu, herşeye açılan kapılarla karşılaşmak için Saray’ın en gizli odalarına çekilirdi. İnsanüstü erdemleri, hareketsiz ve güneye bakan bedeniyle tüm imparatorluğun Cennetin Hükmü ile uyum içinde olduğundan emin olurdu. Karşılaşmış olduğu zorlukların kendi bütünlüğündeki bir düşüşün göstergesi olduğunu ve zaferin en başta kendi özünde kazanılması gerektiğini bilirdi. When the dikes give way and the floods come, and the barbarian hordes and attacks rain down from every corner of the world, it means that the ‘portable paradise’ given to the leader has been lost, and only the regaining of his own integrity can reverse that catastrophe. (from The school for Gods – University of Buckingham Press – 2009) Setler yıkılıp sel suları yaklaştığında, barbar kavimlerin saldırıları dünyanın dört bir kenarından yağmaya başladığında, lider’e bahşedilen seyyar cennet ( portable paradise ) kaybedilmiş demektir, ancak onun kendi bütünlüğünü geri kazanması felaketleri tersine çevirebilir. (Tanrılar Okulu – Sinedie Yayınları – 2009 ) Prof. Stefano D’Anna